Son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın cinayetleri konusu, büyük bir tartışma yaratırken, bu problemin merkezinde kadınların yaşadığı şiddet ve istismar olayları yer alıyor. Zeynep, bu trajik durumun bir parçası olarak hayatının en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Tehditler, dayak ve bıçaklı saldırılar... Zeynep'in çaresizliği, yaşadığı korkunç deneyimlerle derinleşirken, adalet arayışı da bir o kadar karmaşık bir hal alıyor. Adeta haykırmak isteyen Zeynep, öldürülmeden önce yaptığı isyanıyla bu sorunları gün yüzüne çıkarıyor.
Zeynep, genç yaşta girdiği evlilikte, hayallerinin çok uzağında bir hayat sürmek zorunda kaldı. Eşinin uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddet, zamanla dayanılmaz bir hal aldı. İlk başta yaşadığı zorbalıklara kayıtsız kalan çevresi, Zeynep’in yaşadığı dehşetin boyutlarını anlamakta bir türlü istekli olmadı. Arkadaşları, ailesi ve komşuları, onun yaşadığı durumu 'aile içi sorunlar' olarak görerek geçiştirdiler; bu da Zeynep'in içine düştüğü karanlık döngüyü daha da derinleştirdi.
Oysa Zeynep’in sesi, ona yakın olanların duyabileceği kadar yüksekti. Özgürlüğü için savaşırken, eşinin tehditleriyle sürekli yüz yüzeydi. İşkence dolu günlerin ardından bir bıçaklı saldırıya maruz kalan Zeynep'in yaşamı, bir kurban profilinin ötesine geçerek adalet arayışına dönüşmeye başladı. Her geçen gün içindeki isyan duygusu büyürken, yaşadığı travmalarla baş etmenin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı durmanın yollarını aradı.
Şiddet ve baskı altında yaşamaktansa, Zeynep’in isyanı daha fazla insanın sesi olmayı hedefliyor. "Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?" sorusuyla, bu acı gerçek üzerinde derin bir sorgulama yapıyor. Kadınların maruz kaldığı şiddetin görünürlük kazanması adına sesini yükselten Zeynep, sadece kendi hikayesini değil, benzer sıkıntılar yaşayan kadınların da yaşadığı tehlikeleri ortaya koyuyor. Artık geri adım yok! Zeynep, yalnızca kendisi için değil, tüm kadınlar için mücadele etmeye kararlı.
Bu noktada, hukuk sisteminin ve toplumun şiddet mağdurlarına yaklaşımı üzerine eleştiriler yoğunlaşıyor. Zeynep gibi pek çok kadının sesi kısılmışken, adaletin tecellisi için mücadele edenlerin sayısı giderek artıyor. Medyada Zeynep’in hikayesinin yer alması, bu durumu görünür kılmak adına büyük önem taşıyor. Toplumsal farkındalık yaratılmaması durumunda, Zeynep’in yaşadığı travmaların önlenmesi neredeyse imkansız hale geliyor. O, sadece kendi hayatıyla ilgili değil; tüm kadınların özgürlük mücadelesinde de bir simge haline geliyor.
Sonuç olarak, Zeynep’in isyanı, kadınların yaşadığı şiddet ve istismarın sadece bireysel bir kriz olmadığını, toplumsal bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. Kadınların yaşadığı zorlukların görmezden gelinmesi ve seslerinin kısıtlanması kabul edilemez bir durum. Zeynep, kendi hikayesi aracılığıyla, toplumu bu konuda bilinçlendirme çabasını sürdürüyor. Şimdi, Zeynep’in sesi sadece bir inleme değil, hakları için sesini yükselten birçok kadının sesi olacak. Bu sesin duyulması, kadın cinayetlerinin ve şiddetinin son bulması için atılacak en önemli adım.